Yonlendir

4 Ekim 2015 Pazar

#YolGünlüğüm2

    Tamam... Bitti... Kapatıyoruz... Uzatma...

    Yaz'ın Sonbahar'a devir teslimine bizzat Fethiye'de gözlerimizle şahit olduk. Son günlerde denizden biz çıkmasak deniz bizi atıyordu kıyıya. Bulutlar göz dağı veriyordu; Tamam... Bitti... Kapatıyoruz... Uzatma.... Dinler miyiz? Elbette hayır. ''Gönder gelsin'' dedik. Yaşadık payımıza düşenleri layıkıyla. Yaşamayıp n'apacaktık hem, bir yaz boyu stajda tatil hayali kurmuştum. Bir fırsatını bulup kaçmayı düşlemiştim hep. Böylesine tatil istediğim bir yaz daha yoktu yani.  
  
    Tatilin en keyifli günlerinden biri de şüphesiz binbir macerayla katılmayı son anda başardığımız ve sonrasında yine bitmeyen maceralarla dolu Jeep Safari turuydu. Turla birlikte depremle oluşmuş Türkiye'nin en büyük Kanyonu olan devasa Saklıkent, eski uygarlık şehri Thros, Doğal park alanı Yakapark, Karaçay'da Rafding, arınmış ve doğal killi kumdan en nefisinden çamur banyosu,ve son olarak Türkiye'nin en uzun sahiline sahip Patara Plajı'nda gün batımı seyri yapılacaktı. Bu tura o gün katıldık katıldık, ertesi günler yağmurlu olacaktı.
  Tura katılacağımız gün sekiz buçukta tur şirketinin önünde olmalıydık tüm turistlerle birlikte, heyhat! Saat zaten uyandığımızda sekiz buçuktu. Otelden çıktık bir yarım saat kadar da akşam görüştüğümüz tur şirketini aradık. Nihayet şirketi bulduğumuzda jeepler çoktan hareket etmişti tabiiki. Sağlık olsun, tatilde de dakik olunmazki dedik atladık taksiye. Beş jeeplik turist kafilesini yarım saat durdurttuk ve beklettik. Biz bu arada taksiyle yatişmeye çalışıyoruz. Vardığımızda on dakika kadar mola vermişlerdi. Apar topar yerimizi aldık. Onca insan iki serserinin gelmesini bekledi. Aralarında Alman da vardı en çok ona üzüldüm bak. :) 

 Nasıl sevinçliyiz sorma, hem görmek için can attığımız yerleri eğlenceli bir turla gezeceğiz hem de son dakika yetiştik, ayrı bir keyif kattı bu da işe. Yanımızda bize eşlik eden bir genç rehber vardı. Sanırım üç aydır aralıksız Fethiye turu yapıyor, ''yine mi siz, yine mi tur'' dercesine bakıyordu etrafa. Ondan hemen sıyrıldık, kendimizi gözleri parlayan, son derece sempatik tavırlar sergileyen rehberin yanına attık. Arkadaş olduk, ve bir yeri gezmenin ve öğrenmenin en güzel yolunun, gezdiğiniz yerin yerlisi bir arkadaş edinmeniz olduğuna garanti verebilirim.

 Beş jeep düştük yola, bir de jeeplerin her birine su tabancaları dağıtıyorlarmış, esprisi oymuş jeep turun. Bir de tabii damacana damacana su koydular. Aman Allah'ım! Hiç keyif almam ben deniz dışında ıslatmaktan ve ıslatılmaktan. Gel gör ki gidene kadar durdurumadık hiçbir turisti. Bir de çantama sandviç yapıp koynuştum ara sıra onu emikliyorum. Hedef alındıkça, ''Ya sıkmasana eppek yiyorum ıslanacak'' dedimse de dinletemedim çünkü su savaşı yapmaya meyilli ve pek azimli arkadaşlarımız İngiliz'di. Biz Türk'ler ağzımızı bir sağa bir sola ayırarak gitmeyi daha çok sevdik her zaman.

  Önümüzde oturan kadınsa arkasını dönüp sürekli brifing veriyordu.ve yine döndü dedi ki; Ayh İngilizlerin Pub'dan başka neleri var, eğlenmeye yer arıyorlar burada. (kahkihkoh.) Ezdi İngilizleri.


 Gelirken otobüste bize de bir japon denk geldi. Kıpır kıpır, bir kitap okuyor, bir dizi izliyor, bir cips yiyor, hiçbir şey yapmazsa hop oturuyor hop kalkıyor. Biz de Bilge'yle yorgun halimizle uzun müddet çocuğu boş boş izledikten sonra, ''kesin sorunlu bu hiperaktif'' dedik. ezdik Japon'u. Rahatlattık kendimizi. Sonra halimizi dışardan seyredip bastık kahkahayı.


   Ne kadar ezen bir milletiz dedim, meylimiz ne çok yaftalamaya. Her şeye bir yorumumuz var. Doğuştan gelen kimliğimizden duyduğumuz egomuzun, özgüvenimizin gereksizliği ne çok. Ben de eleştirdim şu an evet, Ama bu kez işaret parmağımız dışındaki parmaklarımızın gösterdiğini, kendimizi.
  



  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder