Yonlendir

28 Kasım 2015 Cumartesi


       Müjde! Soslarım geldi



   

     Buraları çok özledim! diye haykırarak başlamazsam çatlarım hafazanAllah! Öyle yoğun geçiyorki günlerim zaman zaman aklıma geldikçe bir şeyler karalıyorum ve bir kenara bırakıyorum sizinle paylaşmak üzere. Bu şekilde birikmiş çok post var. Hepsini paylaşmak için can atıyorum.
  2015 bitiyor, bir yandan yarım kalan işlerin sonlanması, hiç el sürülmeyenlerin de bir an evvel bıçaklanması lazım,  ''Cıngı'' tabiriyle. :) Siz neler yapıyorsunuz? Sardı mı sizi de tatlı yeni yıl telaşı? Sarmadıysa sarmaya başlasın lütfen. Üzüntüleri geride bıramak için yeni yollar seçilsin, hatalardan ders çıkarılsın, yeni yılda aynı hata yapılmasın, daha güçlü olunsun, kapanmayan ve kapanmadığı için yaralar açan defterler kapatılsın ve tabiiki kırmızı yeşil panduf terliklerden tutun yeni yıl atkılarına kadar yılbaşılı her şey alınsın. Ayrıntılı yeni yıl postu yakında ama önce bir sevincimi paylaşacağım sizinle.

   Geçen haftalarda girdiğim ''Fettucini Alfredo Soslu Tugcelenmis Makarna'' tarifi çok beğenilince sizlere yeni bir müjde vermek istedim:

Soslarım geldi!

   Yemek yapmayı sevdiğimi bilen canım arkadaşım yedi yirmidördüm Fatma, nam-ı diğer Ucuzdüzen bana Almanya'dan seveceğim birkaç sos getirtmiş. Şimdi benden dört gözle yemek yapmamı bekliyor. Yani ben sevdiğim için mi tüm bunlar yoksa yemek ziyafeti yapalım şenlenelim diye mi Bilemedim yine Altan' :)

 Şaka bir yana kendisi de pankeki çok güzel yapar, benden duymuş olmayın. Bir ara pundunu bulup rica edersiniz.

 Peki bu soslarla hangi yemeği tuğçeleyeyim? Ne seversiniz, ne yapayım akşama sevgili okur? :)
Sahiden birgün buluşup tuğçelenmiş bir yemeği sizinle afiyetle yemek isterim. Ölmezsiniz yahu merak etmeyin, Bu hayalimi de ''at fav'a bekle''. Twitter müptelaları bilir, bir zamanların meşhur jargonuydu; ''at fav'a bekle''. Şimdi ''fav'' yerine ''like'' var. Zaman Sosyal Medya'ya da yapmadığını bırakmıyor, sadece sana mı garezi sandın?

  Gerçekleşir birgün bu hayalde, bakarsın. Ama evvela; ''ben senden daha güzel yemek yaparım'' diyeniniz varsa bana meydan okusun ve meydan okuduğu yemek fotoğraflarını instagram'dan yollasın. Kapışalım. Canıma susadım. #tugceliyorumameydanokuyorum hashtagiyle tagle beni. maksat ziyafet olsun, kankito eşrafı nasiplensin. :)

Haydi çokta madara etmeyin beni, fotoğraflarınızı bekliyorum. Afiyetle kalın. :)



20 Kasım 2015 Cuma

''SALATA''


    Uzun uzun hayrete düşmüş gözlerle bakıyorum yabancısı olduğum o anlara.
 Bakışlarım onlarda açıklama yapma ihtiyacı doğurmuş olacak:
'Aşığız, delice seviyoruz’’ diyorlar. Suratlarında övünç ifadesi.
 ''Salata yapıyorsunuz siz'' diyorum. Bu yaptığınız olsa olsa vasat bir salata olur; marulları pörsümüş, domatesleri hormonlu, lügatı bol yağlı bir salata.

14 Kasım 2015 Cumartesi

Bana Biraz Çirkinlik ve Basitlik Lutfedin

  Yalnızca bir boşluk istiyorum bugünlerde. İçinde kayda değer bir eylem bulunmasın. Müzik dinleyeyim, sevdiklerimle bolca kahkaha atayım, yiyeyim içeyim, yine müzik dinleyeyim...
   
  Nasıl sıkılıyorum ciddiyet dolu hallerinizden, her konuda muhakkak taktir bekleyen bir duruşunuzun olmasından. Sürekli bir 'bikbikbik'lik hali.

 Bir sürahiyi mantıklı olanı yapmakla, kusursuz sevmeye çalışmakla ve çokça anlayışla doldurmuş gibiyim. Şimdi bir sürahi daha istiyorum sizden. İçini biraz mantıksızlıkla, kusurla, az anlamaklarla, sıradan ve son derece basit şeylerin güzelliğiyle doldurmak istiyorum.

 O kadar bunalıyorumki bazen, kusursuz dizeleri olan şiirlerden, fazlasıyla zevkime hitap eden şarkılardan... Biri cam açsın, biraz da kalitesiz türkçe pop müzik.

 Demem o ki; öpüyorum bütün kusursuzluğunuzdan; bana biraz çirkinlik ve basitlik lutfedin. Edemiyorsanız da beni yadırgamadan izleyin. 

9 Kasım 2015 Pazartesi

   Kar


   Karanlık beni yazmaya çağırıyor. Bunca beklettikten sonra yağan kar, atkısını sıkı sıkı sarınmış, montuna sinmiş halleriyle acizliğini hatırlayan insan silüetleri... Caddenin heybeti, yan binadaki elinden sigarasını düşürmeyen düşünceli adam, kim bilir neye içiyor şimdi?
Hayatın bitmeyen telaşı ve önünüze çıkıp duran engelleri yazmayı daha değerli kılıyor.  Kokusunu burnunuzda tüttürüyor kelimelerin ahenginin. Sizi bile şaşırtan öykü sonlarının özlemiyle dolaşıyorsunuz. Önünüze dikte edilen sistemin içinde boğuluyorsunuz kimi zaman. Kar yağıyor; her tanesine ne anlamlar yüklediğimi bilmeden yağıyor kar. Hiçbirinin yeryüzüne inerken yaptığı manevraları kaçırmak istemiyorum, ama mümkün olmuyor. Çayımın buharına fon yapıyor eşsiz kar taneleri. Mesela, şu inen kar tanesi hırçın yanıma ne çok benziyor. Ezip geçesi var parazit yapan tüm kar tanelerini. Engellerden nefret edercesine aceleci, öfkeli. Kim bilir neye bu kadar öfkesi?
    Penceremin önünde ekmek kırıntılarını yiyen güvercinin tepesine kondu şimdi, bir başka kar tanesi. Merhametimi hatırlatıyor bana, fedakarlıksever oluşumu... Ve bu yüzden kendimi hep ihmal etmelerimi. Konduğu güvercinin yüreğini okşayıp ısıttığı besbelli; kim bilir kim buz tutturdu onun yüreğini?
Şu ağacın dalları arasından süzülene bak şimdi; hemen göze çarpıyor bak. Dudaklarında şarkı, diğer kar tanelerinin elinden tutup dans etmek istercesine coşkulu kendisi. İçimdeki muazzam yaşam sevincini hatırlatıyor bana. Seriyor gözlerimin önüne Tanrı beni. Bir başka varlık içinde bir başka suretle… Ahh! Minik kar tanesi tam da elinden tutup dans etmek istediklerin alırsa içinden yaşama sevincini şaşırma e' mi? Şaşırma narin Berfu’m. Manzaraya dalmışken gözüme ilişen kar tanesinin üstünde dinlediğim şiire kulak kesiliyorum şimdi: ” Bu bahar hazır, akılsız bir yeşermenin şahane hasadına, hazır nurtopu gibi bir yaşama sevincini kucaklamaya.” Senin anlamın bu olsun minik Berfu; şiir ol sen ölümsüz ol.
    Çayımı yudumluyorum şimdi afiyetle. Ama ona anlamlar yüklemek istemiyorum. Kar tanelerinin kaderini yaşatmak istemiyorum ona. Nedensiz olsun istiyorum çayı içişim. Nedensiz olsun onu sevişim. Anlamlara boğup sırtına ağır yükler bindirmek istemiyorum. Bana neleri hatırlattığını bilsin istemiyorum. Boğazımdan inerken nereleri acıtıp nereleri ısıttığını bildirmek istemiyorum ona. Hay aksi! Resmen bildiriyorum.
 Yeşil pencereleri olduğu için mutlu görünen evin önündeki ağaç dallarının karışıklığının aslında o evin yaşam kargaşasını aksettirdiğini bilme sen. Bacası tüten, sobasında kestane közlenen, sıcacık muhabbetlerin çevrildiği haneler hala var sen sen, bilme. Yıllardır seni dert ortağı bilmişler, demini yudumlayıp karşılığında dertlerini akıtmışlar sana. Ahh ne fena! Gel bir güzellik yapayım ben, hiçbir derdimi bilme. Anlatıp sıkmayayım içini gel. Gel tıngırı yolunda bir hayat sürüyorum san sen. Zaten hep öyle sanmıyorlar mı?
 Tahammülsüz olduğum şeyleri bilme. Her insanda sevilecek bir parça bulduğumu, yalnızca sürekli hayıflanan ve olumsuz düşünen insanlarda sevgi parçacığı bulamayışımı bilme. En çokta bu minvaldeki insanların ruhlarından kaçmak isteyişimi, beni hayattan nasıl soğuttuklarını bilme. Sıkmak istemem seni sıkıcı insan manzaralarıyla. Sana sadece çay muamelesi yapayım gel. Kanıma girip bela alma başına. Yaşamak istediğim hayatın bir binadan çıkıp ötekine girmek olmadığını ve bu sirkülasyonda savrulmanın ruhumu ne kadar acıttığını bilme. Bir sabah gündoğumunda güneşi karşıma alıp elime yüzüme bulaştıra bulaştıra resim fırçalamak isteyişimi bilme. Duyarsan gülme bana. Gittiğimiz kampta ikimizin de sesinin güzel olmayışına aldırmadan sevdiğim adamla şarkı söylemek istemelerimi bilme. Ağaç liflerinden ağ, etraftan bulduğumuz dikenlerden de kanca yapıp balık tutmak istemelerimi bilme. Rezilce bu. ” Bu kadar uğraşmaya ne hacet olta varken!” deyip sıkma canımı. Hatırlatma bana her şeyde mantık arayan insan evlatlarını! Açtırma benim bayramlık ağzımı kederli çay, ne güzel demleniyoruz şurada. Gardını kuşandığı için güçlü görünen insanların aslında senden benden zayıf oluşunu bilme. Bir şarkıyla uzaklara gidip dönemediklerini bilme. Kanıma girme kederli çay. Beni benden alma. O’ndan beni al, bana getir. Yeni ufukların yolunu göster bana; hiç halim yok benim.
   Seni hep birbirlerine ısmarladılar. Sahi bir şey ısmarlayan olmadı mı sana hiç? Gel ben sana bir şiir ısmarlayayım. Senin dumanında kayboldular hep, gel sen bu şiirin dizelerinde kaybol. Bana da bakma, pundunu bulursan derdini de aç. Sarar seni dinler usulca. Hadi bu iyiliğimi de unutma.